Kur’an’ı Kerim’de müstakil ve tamamı tek seferde beyan edilen Âdemoğulları kıssasında geçen “Âdemoğulları”nın kimliği; ya da kıssanın tarihselliğine dair herhangi bir bilgi yoktur. Kur’an-ı Kerim, sadece onların, Âdem’in oğulları olduğunu belirtir ancak isimleri ve diğer vasıfları hakkında malumat bildirmez.
Bu durumda ya bu kıssayı Kur’an harici hiçbir mufassallaştırmaya tabi tutmadan, tamamen Kur’an’ın beyan ettiği haliyle kıssadaki olaylara neden, niçin, nasıl gibi sorular yöneltmeden anlayacağız. Ya da bu kıssayı, Kur’an’ın başka ayet ve kıssaları ile neden, niçin, nasıl sorularına cevaplar bularak tefehhüm ve tefekkür ederek inanmamız gerekecektir.
Birincisinin Kur’an’ın hedefi olmayan bir dogmatizm’dir. İkincisi ise ayrıntılı bir çalışma ve düşünme eylemi ve Kur’an’ın tanımladığı olumlu bir ameliye olduğu anlaşılacaktır.“(O peygamberleri) apaçık belgeler ve kitaplarla gönderdik. İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman ve onların da (üzerinde) düşünmeleri için sana bu Kur’an’ı indirdik.”[1]
Yapacağımız bu anlama ameliyesi, öncelikle muhatap için, ayetler veya kıssayı tefehhüm ve tefekkür etme işlevini görmesini, ardından kıssanın mesajlarında tefeyyüz ederek onun mesajlarını hayata yansıtmasını sağlamak olmalıdır. Kıssa tefehhüm ve tefekkür edilirken, diğer Kur’an ayetleri ve nazil olduğu bağlamla birlikte anlaşılmaya çalışılması esas olandır. Bu ve benzeri toplu inen kıssalar –Yusuf, Mağara ashabı, Zülkarneyn, v.d – hariç tutulursa, kıssaların değişik ayet ve sureler içerisinde tedrici olarak yer aldığı olgusunu görmemiz elzemdir. Bunun yanı sıra nazil olan dönem muhatabı insanın/insanlardaki bilgiler – mesela bu ayeti duyan kişinin ehli kitap’tan olup Tevrat ve İncil bilgisine vakıf olması gibi- ortamın mukayeseli bilgisini de içerisine alan geniş bir düşünme ameliyesi olacaktır.
Çünkü kıssanın devamında siyak-sibak bağlamındaki İsrailoğulları ile ilgili açıklama olan “İşte bu yüzdendir ki İsrailoğulları’na şöyle yazmıştık: Kim, bir cana veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın (haksız yere) bir cana kıyarsa bütün insanları öldürmüş gibi olur….”[2] Ayetinin; Âdemoğulları kıssasının nazil olduğu ortamla tarihsel bağlamını ortaya koymaktadır. Dolayısıyla Kıssanın bidayetindeki “Onlara, Âdem’in iki oğlunun haberini gerçek olarak anlat…” ayeti ile de öncelikle nazil olduğu ortamdaki bilgileri temel aldığı, kıssadaki -haksız yere öldürme olayı üzerinden- kişi ya da toplumlara mesaj verdiliğinin göz önünde bulundurması lazımdır.
1- Kur’an’ın Kur’an’la tefsiri metoduyla Âdemoğulları’nın tefsiri:
Kur’an’a ve onun vazettiği kıssalara baktığımızda başka bir Âdem isminin ve ona ait bir kıssanın yer aldığını gözlemlemekteyiz. Kur’an’da yer alan “Yaratılış/Âdem” kıssasında, ilk yaratılan insandan ve onun ismi Âdem’den bahsedilmektedir: “Hatırla ki Rabbin meleklere: Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım, dedi.”[3] “Meleklere: Âdem’e secde edin! Demiştik.”[4] Kur’an’ın çeşitli sure ve ayetlerinde tekraren de yer alan Yaratılış/Âdem kıssasına dair bu ve benzeri beyanlar, ilk yaratılan insanı ve onun ismini bizlere bildirmektedir.
Tabii olarak ve Kur’an’ın, Kur’an ayetleri ile tefsiri[5] metodu aracılığıyla, Âdemoğulları kıssasındaki; “Vetlu aleyhim nebeebney âdeme…”[6] Ayetinde geçen “Âdem”in; Yaratılış kıssasında beyan edilen ve ilk yaratılan kişi “Âdem”i ihsas ettiği sonucuna varmaktayız. Çünkü Kur’an’da, Âdemoğulları kıssası ve Yaratılış kıssası haricinde başka bir Âdem isminden bahsedilmemektedir. Bunun yanı sıra Âdemoğulları kıssasında anlatılan karga’nın bir insana(Kabil) ölü gömmeyi öğretmesi örnekliğine dair şu ayet; “Derken Allah, kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini ona göstermek için yeri eşeleyen bir karga gönderdi. (Kabil) “Yazıklar olsun bana! Şu karga kadar da olamadım mı ki, kardeşimin cesedini gömeyim” dedi…”[7] Onun(Kabil) bu defin işlemini bilmeyen ilk insanlardan olduğunu yani “Âdemoğulları” kıssasındaki iki kişinin(Habil-Kabil) yeryüzünde ikamet etmeye başlayan Hz. Âdem’in çocukları oldukları intibaını vermektedir.
Bu konuyu biraz daha genişletelim. Eğer Kur’an anlattıkları açısından “sıfır bilgi” yada diğer bir deyişle “bilgisizlik” ortamına nazil olmuş olsa idi, o takdirde bu ayette geçen “..âdeme..” ifadesini derhal yaratılış kıssasında bahsi geçen Adem’e atfedecektik. Çünkü Kur’an, “Ademoğulları”ndan hem de bir başka Âdem isminden ve hem de ilk yaratılan insan Âdem’den bahsetmektedir. Dolayısıyla Kur’an-ı Kerim’deki bu isimler ve kronolojik, biyografik çakışmalar asla tesadüfî olamaz.
Biz de düz mantıkla; okuduğumuz, Âdemoğulları kıssasındaki “Âdem” ismi ve ilk yaşananlara (ölü gömme uygulamasını ilk defa görmek ve uygulamak) dair anlatımlar dolayısıyla, Âdemoğulları kıssası ile ilk yaratılan Âdem ve onun kıssasını irtibatlandıracaktık. Bu olguyu biraz daha güncelleyerek ifade edersek; Âdemoğullarının kimliği hakkında, saf “mealci” –meal bize yeter Kur’an’ı anlamada başka bir araç gerekmez- bakış açısıyla anlamaya çalışsaydık da bu sonuca varacaktık.
Bunun benzeri bir durumu Kur’an-ı Kerim’in, Âlim kul ve Musa kıssasında anlatılan Musa ile Yine Kur’an’da anlatılan Peygamber Musa’nın irtibatlandırılmasında gözlemlemekteyiz. Âdemoğulları kıssası benzeri bir olgu, bu kıssada da mevcuttur. “Ve iz kâle mûsâ li fetâhu…” “Bir vakit Musa genç adamına demişti ki…”[8] Ayetinde ismi geçen fakat kendisi hakkında malumat verilmeyen bu Musa’nın, İsrailoğulları peygamberi olan Musa ile aynı kişiler olduğuna; Âdemoğulları kıssasında uyguladığımız benzer metodik yaklaşımla karar vermekteyiz.[9] Çünkü Kehf suresinde ismi verilen Musa ile aynı addaki Peygamber Musa, çeşitli Kur’an ayetlerinde geçmektedirler. Bunlar tesadüf! Olamaz.
Bunun yanı sıra Kur’an’da yer alan bu olgu; Tevrat metinlerinde de anlatılan peygamber Musa ve onun hizmetkârı Yeşu/Yuşa bilgileri ile mufassallaştırıldığında her iki Musa’nın tek Musa olduğuna intibaını vermektedir.
2- Âdemoğulları kıssasının nüzul ortamı:
Âdemoğulları kıssanın anlaşılmasına çalışılırken dikkat edilmesi gereken bir başka incelik daha bulunmaktadır. Kur’an kendisinden önce nazil olan; Tevrat, Zebur ve İncil kitaplarının oluşturduğu bilgi birikimi üzerine -Cahiliyye arka planı- nazil olan bir kitaptır. O halde “Vetlu aleyhim nebeebney âdeme…” “Onlara, Âdem’in iki oğlunun haberini..” ayetindeki Âdem, hem Kur’an’ın yaratılış kıssasında anlatılan Âdem’i ve hem de Tevrat ve İncil’de ismi geçen ve yaratılan ilk insan Âdem’i kastetmektedir, dememiz gerekmektedir.
Çünkü Tevrat’ta da İncil’de de ilk yaratılan insan Âdem kıssası ve onun oğulları kıssasından anlatımlar bulunmaktadır.Üstelik Tevrat’ın, Tekvin kitabında anlatılan Âdemoğulları kıssasında; ilk yaratılan insan Âdem ve onun eşi ile Âdemoğulları arasında direk –Kronolojik ve Biyografik- irtibat kurulmakta ve Âdemoğulları(Habil-Kabil)’ın, Âdem ve onun hanımının öz çocukları olduğu sarih olarak beyan edilmektedir.
Hülasa edersek Tevrat ve İncil’in oluşturduğu Arap arka planı –malumatı/bilgileri- üzerine nazil olan Kur’an, bu bilgileri nazarı dikkate alarak kıssalarını beyan etmektedir. “Sana Zülkarneyn hakkında soru sorarlar. De ki…”[10] Binaenaleyh Kur’an’daki Âdemoğulları kıssası ile Tevrat ve İncil’in Âdem ve Hevel-Kayin kıssası anlatımlarını, Kur’an perspektifinde mufassallaştırarak anlamak Âdemoğulları kıssasının tefsirinde bir metod olmalıdır.
2- Tevrat ve İncil’deki Âdem ve Âdemoğulları(Habil-Kabil) kıssaları:
Tevrat’ta, Hz. Âdem hakkında;“Rab Tanrı Âdem’i topraktan yarattı ve burnuna yaşam soluğunu üfledi. Böylece Âdem yaşayan varlık oldu.”[11] Denmektedir. İncil’in, talimi İnciller bölümünden olan Romalılara mektup kitabında; “Ne var ki, Tanrı’nın armağanı Âdem’in suç işlemesine benzemez.”[12] Diye Hz. Âdem ve onun işlediği günahtan bahsedilmektedir.
Yine Tevrat’ta, Âdemoğulları kıssası, Âdem kıssası ile kronolojik ve biyografik olarak birleştirilerek detaylı bir biçimde anlatılmaktadır. “Âdem karısı Havva ile yattı. Havva hamile kaldı ve Kayin`i doğurdu… Daha sonra Kayin`in kardeşi Habil`i doğurdu. ”[13] İlaahir…
Tevrat’tan sonra nazil olan İncil ve onun mütemim cüzlerini oluşturan değişik kitaplarda Âdemoğullarından, Abel ve Kâin[14] isimleriyle örnekler verilmektedir. Bunlardan örnekler verelim. “Böylelikle, doğru kişi olan Abel/Habil`in kanından, tapınakla sunak arasında öldürdüğünüz Berekya oğlu Zekeriya`nın kanına kadar, yeryüzünde akıtılan her doğru kişinin kanından sorumlu tutulacaksınız.”[15] “Habil`in Tanrı`ya Kâin/Kabil`den daha iyi bir kurban sunması iman sayesinde oldu. İmanı sayesinde doğru biri olarak Tanrı`nın beğenisini kazandı. Çünkü Tanrı onun sunduğu adakları kabul etti. Nitekim Abel/Habil ölmüş olduğu halde, iman sayesinde hâlâ konuşmaktadır.”[16] “yeni antlaşmanın aracısı olan İsa’ya ve Abel/Habil’in kanından daha üstün bir anlam ifade eden serpmelik kana yaklaştınız. “[17]
Hıristiyanlık, insanlık tarihindeki ilk işlenen cinayete maruz kalan Habil’i daha da efsanevî bir vasfa büründürerek, onun şahsi mahiyetindeki benzerlikleri ve başına gelen felaketleri İsa’ya(a.s) giydirmiştir. “Ahd-i Cedid (İncil), Abel/Habil’e oldukça geniş yer vermiştir. Kilise babaları Habil’i İsa Mesih’in adeta bir benzeri olarak görmüşler; masumiyeti, çobanlık yapması, kıskanılması, Tanrı tarafından takdimesinin(kurbanı) kabul edilmesi, ıstıraplı ölümü gibi hususlarda İsa’ya benzerliğini vurgulamışlardır.”[18]
O halde Kur’an’da beyan edilen Âdemoğullarının, hem Kur’an’ı, Kur’an ile tefsir metodundan ve aynı zamanda Kur’an’dan önce nazil olan ve Kur’an’ın tasdik ettiği Tevrat ve İncil’de de Âdem ve Âdemoğulları kıssalarının yer almasına dayanarak mufassallaştırma metodu yoluyla; Kur’an’da kıssası anlatılan Âdemoğullarının, Hz. Âdem’in iki oğlu olduğu sonucuna varmaktayız.
Neden veya nasıl böyle bir çıkarımda bulunmaktayız bunu biraz daha detaylı izah edelim. Kur’an Âdemoğulları kıssasına belagat, fesahat ve icazat dolu şu anlatımla başlamaktadır: “Vetlu aleyhim nebeebney âdeme bil hakkı..” “Onlara, Âdem’in iki oğlunun haberini gerçek olarak anlat:” Kıssanın anlatımına bu hitapla başlanması bir imayı içermektedir. İbni Kesir bu hususta şunları kaydeder: “Onlara Âdem’in iki oğlunun kıssasını doğru olarak anlat…Âdem’in iki oğlu Habil ve Kabil’in haberini naklet.…“Doğru olarak. “Yani yalan ve karışıklığa yer vermeden vehm ve tebdile, arttırma ve eksiltmeye mahal bırakmaksızın olduğu gibi apaçık anlat. Nitekim aynı anlamda Allah Teâlâ: “doğrusu bunlar apaçık kıssalardır.” Buyurmakta; “Sana onların kıssalarını hak üzere anlatırız.” Denmektedir.”[19] Seyyid Kutup da bu hususun altını çizerek önemini vurgular: “Hakkıyla anlat. Çünkü olay gerçektir. Verilen bilgiler de doğrudur. Olay, insan yapısındaki bir gerçeği haber verir”[20]
Dolayısıyla Kur’an’ın beyan ettiği Âdemoğulları kıssası; Tevrat’ta ve İncil’de yer alan “Âdem’in çocukları” kıssasını tashih etmek, tevhidi istikamete yöneltmek ve hidayete yönelik mesajını güncellemek amaçlıdır. Kur’an bunu şöyle beyan etmektedir: “Sana da, daha önceki kitabı doğrulamak ve onu korumak üzere hak olarak Kitab’ı (Kur’an’ı) gönderdik.”[21] “Kur’an kendisini İsrailoğullarının Tevrat üzerindeki tahriflerini ve bu tahrifler vesilesiyle aralarında çıkan ihtilafları hallüfasl eden bir kitap olarak da gösterir.”[22] Bu olguyu Muhammed Esed; “‘Onlara anlat’ ifadesindeki zamir, Kitab-ı Mukaddes’in izleyicilerine râcidir ve anlamı “Şimdi size, (kendinizden) gizlediğiniz Kitab’ın bir çoğunu açıklamak…için Elçimiz geldi.”[23] Şeklindeki ayetle açıklamaktadır.
Bu husus üzerinde biraz daha duralım. “’Onlara oku!..’ cümlesindeki ‘onlar’ zamiri ile kim kastedilmiştir? Hâzin, zamirin, Hz. Peygamber’in kavmine, Zemahşerî ise Kitap ehline, İbn Kesir, Yahudilere gittiğini söylüyor. Söz Yahudiler üzerinde döndüğünden zamirin onlara gitmesi uygundur. Ancak bütün dinleyenler de bu kapsama girer.”[24] Razî bu konuyu şöyle kategorize eder; “Hak Teâlâ’nın, “Onlara…oku” emriyle ilgili olarak şu iki açıklama yapılmıştır: a) “Onlara, yani insanlara oku…” demektir, b) “Onlara, yani ehl-i Kitab’a oku…” demektir.”[25]
Hal böyle olunca Kur’an’ın, Âdemoğulları tanımından, kıssasını anlattığı ilk yaratılan insan Hz. Âdem’in çocuklarını kastettiğini dolayısıyla bu çocukların da Tevrat’ta isimleri belirtilen Kayin/Kabil ve Hevel/Habil oldukları sonucuna varmaktayız. Niçin? Çünkü Kur’an, Tevrat’ta anlatılan kıssayı doğrulamaktadır ancak onun muharref yapısını tevhidi istikamette yeniden inşa etmektedir. Ve bu inşa sırasında her konuyu beyan etmemekte yani detaya girmemekte sadece muharref hususları düzeltmektedir. Binaenaleyh “Hevel/Habil–Kayin/Kabil kıssası, Kur’an ile Tanah(Tevrat) arasındaki ortak temalardan biridir.”[26] Diyebiliriz. Böylece Kur’an, Tevrat ve İncil kitap ve resulleri silsilesi içerisinde tevhid dini istikametinde ortak bir yapıya sahip olduğunu beyan etmiş olmaktadır. Esasen Kur’an’ın bu kıssayı anlatmasının altında yatan etmenlerden birisi de budur. Yani Hz. Muhammed, Yahudi ve Hıristiyanlığın kitap ve peygamberlerinin Tevhid yolunda ortak oldukları vahyin elçisi olduğunu ve onun getirdiği Kur’an’ın aynı çizginin devamı olduğunu bu yolla beyan etmiş olmaktadır.
Kur’an, Âdemoğulları kıssası beyanı ile öncelikle Ehl-i Kitab’ı ve ellerindeki muharref Tevrat ve İncil’in anlatımlarını temel alarak onları uyarmakta, bunun yanı sıra ikincil ve asıl olarak kıyamete kadar tüm Kur’an muhataplarına hitap etmektedir.
Şu halde biz de bir metod olarak; Kur’an’daki Âdemoğulları kıssasının mücmel kısımlarını, Kur’an’i vizyonda Tevrat anlatımları ile mufassal hale getirebiliriz. Ki, geçmiş sahabe ve ulema aynı metodu uygulamışlardır. Bunda şek ve şüphe asla yoktur. Burada dikkat etmemiz gereken husus, Kur’an beyanı ve perspektifine aykırı malumatı göz ardı veya tasfiye etmek olacaktır. Aksi halde İsrailiyat denen olumsuz olgunun fasit dairesine gireriz ki, bu da Kur’an’ın anlaşılmasında bir sapmaya sebep olmak anlamına gelecektir. Kadim İslam kaynaklarını incelediğimizde maalesef bu olumsuz olgunun, Âdemoğulları kıssası anlatımlarını sardığını ve kıssanın vakiliğinin sislenerek mitolojik bir vakıa haline dönüştürüldüğünü gözlemlemekteyiz.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder